11 Ocak 2012 Çarşamba

Önüm Arkam Sağım Solum Sobe

Önüm arkam sağım solum sobe J
Yok yok
Solum soğan, sağım sarımsak

Bu yazacaklarımı sarımsaklasak da mı saklasak sarımsaklamasak da mı saklasak?

Nedir bu başlık mirim? Bildiğim tekerlemelerin peşpeşe dizilimi değil bu..
İçindeki anlam, bir kabuk altta, az sonra

‘‘Basamakta durmayın otomatik kapı çarpar’’

Buyrun girin içeri

Diyeceğim o ki

Bir hafta kadar oluyor,  sağ kaşımın alt ucunda Vezüv kıvamında bir sivilce var. Oldum olalı sivilceli bir kız değildim, ergenliği de hafif sivilcelerle atlattım. Gel gör ki, bir gün bende bir sivilce peydah olmaya ki, o sivilce tüm sivilce sıkıcılarının gözdesi olmasın.

Bizim aileye ağabeyimin eşi Çiğdem ile giren ‘sivilce seviciliği sıkıcılığı’ paradigması sonradan farkettim ki toplumumuzda hiç de azımsanmayacak bir çoğunluk tarafından benimsenmiş.

Çiçeği burnunda sevgilim mesela, kendi sivilcelerinin ivedilikle benim tarafımdan sıkılmasına bayılıyor. Diğer taraftan canım mesai arkadaşım Yasemin (Yılmaz olan) dünyanın bütün sivilcelerine karşı derin bir nefret besliyor ve hemen sivilcenin özünü bir pamuk parçasına dökmek , o öze içli içli bakmak için sabırsızlanıyor, heyecanlanıyor. Yani Çiğdem’in bana verdiği gözlüklerle dünyaya bakınca , insanların sivilce ile olan ilişkilerinde daha önce farketmediğim bir boyutu gözlemleme fırsatı buldum. Bu hediyesi için kendisine en derin şükranlarımı sunuyorum.

Alis’in dünyası gibi, her pencerenin ötesinde başka bir pencere var misali, bu sabah bir ışık daha yandı ben Gebze’deki hiper ortopedik ofis sandalyemde müşterilerde biriken alacaklarımız ile ilgili raporuma bakarken.. Biraz önce bahsettiğim sağ kaşımın alt ucundaki yanardağ tadındaki sivilce son bir haftanın en iyi yardımcı oyuncusu, hayatımdaki başrolü ona vermedim ama her sahnede bir şekilde O da var. Aklımın bir ucu onda. Daha ne kadar büyüyecek, ne zaman kuruyup gidecek falan filan J  Derken ben ekranda rakamlara bakıyorum, bilincimin bir ucunda asılı sivilcem veeee ışık yandı !! 
Sağ yanımm..
Güzel yanım, nazlı yanım, sağ yanım..
Bu sivilce benim sağ kaşımın  sağ ucunda...
Nermin’in düğünü zamanı çıkan o efsanevi 4 başlı sivilcem de sağ yanağımdaydı.. İzini orda bıraktı..
Her yıl iki defa nüksetmese olmayan, arkadaşlar arasında Hıdır diye çağırdığımız sevgili uçuğumun yeri burnumun sağ ucu
Göz muayenesinde o irili ufaklı harfleri okumaya çalıştığımda yamuk yapan
sağ gözüm
En belirgin et benim sağ göğsümün altında
5 yaşında düştüğümde sağ kaval kemiğim ortadan ikiye kırılmıştı
İç menisküsü lime lime olan yine sağ dizim
Utthita Trikonasanada nitrojen sala sala kütürdeyen sağ kalçam
Sola düşürüp bacaklarımı yerde uzanmış çevirme hareketi yaparken havada kalan sağ omzum
Uddhiyana bandha yaparken boğazımın sağında bir düğüm oluyor, bir çekilme, bir acı..

Sağa yang diyorlar, sola yin
Sağa eril, sola dişil enerji
Sağım babam, solum annem
Bu yüzden olabilir, dengelemek için
Saçlarımı asimetrik kestirdiğimde solu kısa yaptım, sağı uzun

Yani önüm arkam sağım solum aynı değil , sobe yok

Sağım başka solum başka telden çalıyor , biri soğan biri sarımsak

Gary Kraftsow’un dediğine geldim sonuç olarak
‘This world is perfectly imperfect. ’
( Bu dünya mükemmel biçimde kusurlu)

Bu mükemmeliyet içinde  o zaman izlemeye devam, nedenini hiç göremeyeceğim belki, ama bakmaya devam, sağımı sevmeye, onu bütün arızaları ile kabullenmeye onu anlamaya çalışmaya devam....

Foto : Sol yanım, dişil yanım, kısa saçım
Fotoğrafçı : Selda Sefer

Namaste

2 Ocak 2012 Pazartesi

Ben Sen O Biz Siz Onlar

Onlar vardı önce annem ve babam sanki Adem ile Havva’dan bile önceydi benim için öyleydi Durero o muhteşem tabloyu çizmemişti henüz gaz ve toz bulutu yoktu Sizlere anlatmak gerekirse sayın seyirciler Bizdik bir evin içinde dünyalarımız ev içinde evler dünya içinde Onlar anlatırdı bana hayat yaşamak sevmek yalan söylememek Cumhuriyet gazetesi TRT 1 Kenan Evren Bülent Ecevit ben dinliyor büyüyordum onlar anlatıyor ve ufalıyorlardı elleri buruşuyordu  gözlerindeki çizgiler artıyordu benim yanaklarımın alı artıyordu ben giderken onlar dönüyordu bunu şimdi şimdi anlıyorum kırılma noktasını çok net hatırlıyorum ‘‘Her şey birdenbire oldu Yer Gök birdenbire’’ Kadıköy’de Beşiktaş İskelesinin önündeydim tam oniki sene önceydi O orda kız arkadaşıyla beni bekliyordu geleyim ve karışsın ortalık  mayıs ortasında şimşekler çaksın ve çocukluk bitsin diye
**
Oniki sene sonradan yani şimdiden bakarken düşünüyorum  Sen de büyük ihtimal oralardaydın belki de hasırlarda çay içiyordun bir sokak çocuğundan mendil alıyordun
**
İşte o anda iskelede mayıs ortası çakan şimşeğe hayretle Ben ben oldum öğlen güneşinin yırtıldığı anda geçtim bir safhadan diğerine Onların anlattıkları anlamlanmaya başladı

Herkesinki gibi bir hikaye bilirsin yine de bana öyle derin Mariana çukuru halt etmiş...


*** Tablo Durero'dan Adem ve Havva