28 Aralık 2011 Çarşamba

MAAŞ ZAMMI AÇIKLANMADAN RUHUMU ARINDIRDIM AŞKLA

Hiç bir şey bilmezken bu hayata dair, Gorbaçov’un adını televizyonda çok sık duyduğum günlerde babama sormuştum sosyalizm ne diye, o da bana kıt kaynakların adaletli paylaşımını açıklamıştı, çok iyi anlamıştım, çok sevmiştim sosyalizmi ve Gorbaçov’u..
Aynı şekilde hissetmek istiyorum şimdi maaş zammı açıklanmadan birkaç gün önce, günümün dokuz saatini sattığım şirketten bir armağan bekliyorum, istediğim armağanı nasıl olsa vermeyecek diye de oturdum günlük yazıyorum. Aynı şekilde hissedilmiyor işte, ben yine paylaşmak istesem de kıt kaynakları hep daha fazlasını talep ediyorum, her tadı almak istiyorum bu dünyadan


Maaş zamları açıklanmadan birkaç gün önce
Beklemedeyiz
Olmayacak böyle
Ruhum zam beklerken çok pis geldi bana
Zamlar açıklanmadan ruhumu arındırmak için
Bu yüzden sana geldim sevgilim
Nasılsa zamlar tatmin edici olmayacak
Yine bir şeyler eksik kalacak
Manevi yanım için
Ceplerimi aşkla doldurmaya geldim
Kıt aşkını benimle paylaşır mısın?

22 Aralık 2011 Perşembe

Ayurvedik Aşk Analizi

Mail attım cevap bekliyorum
Bir dereotlu poğaça

Cevap hala gelmedi
İki bar çikolata

İçim bayıldı hala ses yok
İnce bellide açık çay

Okundu mesajı geldi
Eti peynirli çubuk

Hala bir şey yazmadı
Bol kremalı neskafe
2 top Rafaello

Artık bekleme Öz , bir şey yazmayacak
Sade türk kahvesi ve soğuk bir bardak su

Gırtlak ile ilişkim
Yeni yeni görüştüğüm çocukla olan ilişkimden daha duygusal
Bu bağ nasıl bir bağ
Görüyorum anlıyorum
İçindeyim
Hissediyor ve yaşıyorum fakat
Engel olamıyorum

İpler kimin elinde ??

5 Aralık 2011 Pazartesi

Svagito Efekt

4 Aralık Pazar akşamı 'Zen Terapi' den çıkışımız çook uzun sürdü,  çember şeklinde elele tutuştuğumuz zaman kimse bırakıp gidemediğinden, bu eğitimi bitiremediğinden, Svagito son dansımız için Djliğe devam etti. Elif’in deyişiyle ‘çok cheesy’ müziklerle dans ettik,  ‘Svagito'yla son dans’  ‘Paris’te son tango’ kadar vahşiydi.

‘‘Çünkü ayrıılmanın da vahşi bir tadı var, çünkü ayrılanlar hala sevgili’’  (Atilla İlhan)

Uzuun bir tatilden döndüm sanki, 2 Aralık Cuma akşamı başlayan ‘Zen Terapi’ serüveni, 4 Aralık Pazar akşamı saat altı buçuk gibi sona erdi.. Sadece bir haftasonu dönüp bakınca.. .

Ama hissediyorum ki çook uzun bir tatilden eve dönüyorum, daha önce hiç görmediğim şehirlere gittim, sokaklarında kilometrelerce yürüdüm, bir sürü yeni yüz gördüm, anılar biriktirdim.. Bambaşka bir dünyalar varmış..

Sadece üç gün..  Uzuun bir seyahatten eve dönüyorum, gördüklerim bir pencere açıverdi ve biliyorum o pencerenin arkasında gizli bir yenisi daha..

Şehirdeydim, uzaklaşmadım, çok uzun bir yoldan eve dönüyorum. Ev beni bir başka karşılıyor bu akşam. Bu  kadar uzağına düşmediğimden önceden,  bu kadar da içine içine girmemişim evdeki odaların, mutfaktaki tozlu rafların.

Atilla İlhan ile başlamışken devam edelim..
Başka diyarlara gitmek ya da kendi içinde bir yolculuk..
Hepsi,  O olmayan sevgiliye, yani sevginin eksikliğine bir çiçektir hediye.

dinle böceğim,
uzun bir seyahate çıkacağım, hareketimden
evvel bazı şeyleri söylemek arzusundayım.
Yokluğum fazla uzayabilir, zaman zaman,
dediklerimi dinleyerek saptarsın ki: hayatta
kimse kimseyi anlayamaz, kimse kimsenin yerini
tutamaz; aşk dediğimiz, ya vahim bir yanlış
anlaşılmadır, ya kötü bir hayal kurma tarzı:
iki kişinin ikisi de, öbürünün yerine hayal
kurmaya kalkıştığından, sukut-u hayaller eksik
olmaz! Sen dediğime kulak ver, kendimizden
başkasını sevemiyoruz; sevdiğimiz,
şahsiyetimizin dışlaştırılmış, bir başkasının
üzerinde somutlaştırılmış hayali; o başkası da
kendisini üçüncü bir şahıs üzerinde
dışlaştırır, somutlaştırır: arada ahenk
kurulamaz, nasıl kurulsun, sevdiğimizle
sandığımız farklı! Muvaffak bir çift,
yalnızlığa tahammülü yüksek iki insan manasını
taşır: çift demek, yanyana iki yalnızlık
demek, beraber bile olamamış, kesişmesi bile
zor! Onun için böyle bir hayatı, içine girip
kurbanı olmadan yaşayacaksın, yani uzaktan.
Uzaktaki, soyut, hemen hemen yok bir şahsı
sevmekten güzelini tasavvur edemiyorum.
Yakında olmayan sevgili tahayyülde yaşatılır,
hayalde yaşamak az evvel açıkladığım kaideye
uygun olarak, onu kendine benzetmektir;
yanında bulunmayacağından, o buna ne itiraz
edebilir, ne müdehale: sevdiğini hayalinde
değiştirdikçe, kendine benzettikçe daha çok
seversin, böylece denge korunmuş olur. Sevmek!
Sevmek esasında alıp başını gitmektir,
sevgiliden uzaklaşan mutlak aşka yaklaşır,
sevdiğini gönlünde kendi bildiğince yeniden
yaratarak. . .

Atilla İlhan

2 Aralık 2011 Cuma

Taytımın Ağı Delik !!

2 Aralık 2011’de yazıyorum ama bu hikaye 30 Ocak Cuma 2009 akşamı olanları anlatır J

Haftanın tüm yorgunluğunun üstüne kışın ağırlığını da omuzlarıma yün yorgan gibi örtmüşüm o gün, canım hiiiç bi’ şey yapmak istemiyor, işten zor attım kendimi Esin’lerin (Özdemir olan) evine.. Canım sıkılıyor arkadaşlarımla sıcak bir muhabbet edesim var, canım sıkılıyor onların yanında bile kalamıyorum, bir kaç gün öncesinden plan program yapılmış Teresa’nın balıkçıda doğumgünü var, canım istiyor orda olayım, canım sıkılıyor, balık muhabbetine bile gelmeyeceğim, bilmiyorum ne istiyorum ne istemiyorum, nasıl hissediyorum hiiç bilmiyorum..

Esin’lere vardığımda onlar hazırlık telaşındalar , Teresa’nın doğumgünü için hazırlanıyorlar, uzun bir yol var gidilecek, Cuma akşamı da Avrupa yakasına geçmek gerçekten sabır ve azim işi, aksi takdirde insan aklını Altunizade köprüsünün altında kaybediverir. Esin’in peşinden dolanıyorum evde, o hazırlanıyor, işleri var , koşturuyor, o çamaşırı alıp şu dolaba koyuyor, makyajını yapıyor, ben de sanki 4 yaşındayım ayaklarının altında dolanıp konuşuyorum öylesine.. Evet evet aynı his o mini minnacıkken hissettiklerimle...

Birden hiçbir yerde olmak istememe hissim, Yoga’da olmak istediğimi hatırlatıyor bana..
-Esiin, taytın var mı? Bana bi tayt verir misin?
Esin el çabukluğu ile dolaptan koyu gri bir tayt çıkarıp verdi, bi’ de yüzücü atlet..
-Teşekkürler canım, benim bu akşam yogaya gidesim var. Gelmicem doğumgününe..

Esin Ahmet ben çıkıyoruz yola, ben Fındıklı’da zıplayacağım arabadan  , onlar Cibalikapı’ya devam edecek. Şansımıza trafik çook da zorlu değil. Aklı selim bir şekilde Avrupa yakasına varıyoruz. Fındıklı’da Akbank’ın önünde arabadan inince kendimi yuvaya varmış hissediyorum. O gün Zeynep Çelen ile freeform dersine gireceğim. İlk defa hocanın yönlendirmeleri olmadan kendi yogamı yapacağım. Bakalım nasıl olacak? Zeynep geçen hafta beni yüreklendirmişti, yoksa hayatta bu derse gelemezdim..

Derken stüdyoya çıkmak üzere asansöre bindim,  vaktim var, hiç koşturmadan dördüncü kata çıktım, rahat rahat tuvalete girdim, ellerimi köpürterek uzun uzun yıkadım, pabuçlarımı kapının önünde çıkardım ve resepsiyonda ders kaydımı yaptırıp soyunma odasına çıktım. Üstümü çıkarırken aklım kim bilir nerdeydi ama o an’da değildi , orası kesin. Pantolonumu çıkardım, Esin’den aldığım taytı giyerken O NE? Tayt delik, taytın ağı delik, Esin bu ne yaaa, offffff.. Taytın ağındaki bu minik delik beni o an’a taşıdı. ‘Şu anda yoga dersi için Cihangir Yoga’nın soyunma odasındayım, derse girmek istiyorum, derse ancak delik bir tayt ile girebilirim. Ya da usul usul eve giderim.’ Bir anlık duraksama akabinde sükunet ile dedim ki kendi kendime  ‘Delik tayta da ‘‘Evet’’, delik taytın altından görünecek beyaz dona da ‘‘Evet’’ Ben başkasının beyaz donunu yoga yaparken görsem bu beyaz donu görünen kişiden ne eksiltir? Hiç bir şey. O zaman benden de bir şey eksilmez’ dedim ve giyindim. Artık minik bir sırrım vardı alt katta dersi beklemek üzere inerken merdivenlerden ben, taytımın ağı delikti ve bugün tanımadığım insanlar benim sırrımı paylaşıp, bu sırrı paylaştıklarını benimle paylaşmayacaklardı. Bu minik oyundan zevk almaya başlamıştım.. Resepsiyonun yan tarafında o zamanlar yerde olan minderlere oturdum, bir kaç kişi ile göz teması ile selamlaştım Bir şekilde anladım ki blogunu takip ettiğim kızın ta kendisi şu köşedeki,  Defne. ‘Ne kadar da miniminnacıkmış’.. Yazılarını beğeniyorum, her gün açıp yazı eklemiş mi diye bakıyorum ya, kendisinin iri olması gerekiyor, gözümde büyütmüşüm hem de fiziksel olarak... Saçmalığa bak !!

Sınıf boşaldı ve bizim ders başlayacak, haydi içeri.. Matımı sınıfın tam ortasına serdim ki sağımda soluma herkesi görebileyim. Aklıma hiç poz gelemeyecek diye korkuyorum, o yüzden dersteki herkese çok ihtiyacım var, ya da öyle hissediyorum. Minik bir selamlaşma ile başladık, herkes kendi uygulamasında, kimi oturarak meditazyonda kimi yatarak, bir baktım ders su gibi aktı..  Sağıma soluma bakmaya hiç ihtiyaç duymadan geçiverdi ilk kendi yogam. Sadece Zeynep’i hatırlıyorum bir ara bacağını omuzdan arkaya almış. ‘Yok canım’ dedim geçtim.  Matımın üstünde ne olduysa oldu ve bana çok iyi geldi, iş çıkışı hissettiğim paralize olmuş can sıkıntısı uçup gidiverdi. O gece benim buna ihtiyacım varmış. Her zaman bahsettikleri, matın üstüne çık ve beden sana neyi istediğini söyleyecek, sadece onu dinle ve izle.. Tek taktik bu. Budur işte budur
Delik tayt, Teresa’nın doğumgününü satmak ve ilk kendi yogamın hikayesi budur J

Namaste.