24 Kasım 2011 Perşembe

Yoga İle İlk Tanışıklığım ! Bu parça eski patroniçem Sabina'ya gitsin...

Aslında Cihangir Yoga’lı hayatım başlamadan yaklaşık 1 sene öncesine ait bir hikaye var. Trajikomik :)

Eylül 2007 olmalı.. O zamanlar merkezi Barselona’da olan bir tekstil şirketinin İstanbul ofisinde çalışıyorum ve ara ara Barselona’daki ofise gidiyorum.. Yine öyle zamanlardan biri.. Akşam Calle Muntaner’deki ofisten patroniçem ile çıkmışız . Sabina (Mutlu olan) ile yürüyoruz, Sabina bana ‘Ne yapacaksın?’ diyor, ben ‘Hiiç’ diyorum. ‘Benimle yogaya gelsene’ diyor ‘Hem altında tayt da var’. Hiç bir fikrim yok yoga ile ilgili ama ‘Peki’ diyorum.  L'eixample’de sıradan apartmanın yüksek demir kapısındagm giriyoruz, bina biraz loş, merdivenlerden çıkıyoruz, bir apartman dairesinin kapısı açılınca tütsü kokuları hemen farkediliyor, girişte minik bir masa var, minyon bir kız karşılıyor bizi, sonradan anlıyorum, O yoga hocasının ta kendisi.  Sabina’yı izliyorum, stüdyo olan salonun hemen yanında minik bir odada kızlı erkekli giyiniyoruz, orda bambu matlar var, daha sonra hiç görmediğim, onlardan birer tane kapıp stüdyoya ders için yerleşiyoruz.

Grup toplam 6 kişi, hocamız güneyli bir kız, hafif esmer, iri kalçalı, sesi derinden geliyor, flamenkonun yogaya uyarlanmışı sanki, yumuşak ve tırtıklı bir ses tonu ( o da nasıl bi’ şeyse..) var.  Grupta,  yoga ile yeni tanışan tek ben, diğerleri bir süredir yapıyorlar. Yogayı bırak, beden farkındalığım  evlere şenlik durumda. Uzuvlarımın bırak ispanyolcasını ingilizcesini, türkçesini bile bilmiyorum. Ders başladı. Herkes matın hafif arkasında meditasyon için oturarak yerini aldı. Meditasyon oturuşu ile bendeki huysuzlanma başladı, hayatımda hiç bağdaş kurmadım ki, en son ne zaman yerde oturdum onu bile hatırlamıyorum, artık plajlarda bile kuma havlu sermiyoruz, hep toprakla arada bir mesafe var.. Neyse, popomun altına herhangi bir yükseklik takviyesi verilmeden ve ben herkesin rahatça oturmayı nasıl başardığına (bakınız oturmak bile bir başarıdır bazen :)) hayretle kısa meditasyonu tamamladım. Sonra Güneşe Selamlar izledi, sonrasında yavaş ama yoğun Aştanga serileri. Dersin bir yerinde tüm grup Uphavisthakonasanadayız. Ama ben değilim, poza giremiyorum bir türlü. Yere oturdum, bacaklarımın arasını doksan derece açtım, dizlerim bükülü, diz kapaklarım göğüslerim ile aynı hizada ve ben gövdemin gökyüzüne doğru uzaması için hala büyük bir çaba gösteriyorum, bacaklarımı yere paralel uzatmaya kalktığımda belim arkaya yuvarlanıyor ne kelime, sırt üstü düşüyorum resmen. Bi’ ara kafamı kaldırıp etrafa bakıyorum, herkes bacaklarını uzatmış öne doğru katlanmış, pozun şifasını içiyor resmen. Allahım bu ne yaaa....

O dersten çıktıktan sonra ‘‘Yoga doğuştan esnek insanlara göre demek ki’’ düşüncesi geldi ve kaldı bende, taa ki  yaklaşık bir sene sonra Cihangir Yoga’ya gidinceye kadar... 

Ve ben kesinlikle o doğuştan esneklerden değildim. Aslında doğru olan bendim, yoga yanlıştı. Nasıl? Zihin ne güzel kendini koruyor, değil mi yahu? Bizim oralarda, Anadolu coğrafyasında kadının bedeni ayıptır, bu yüzden yok sayılır. Erkek fatma yetiştirilişimin yegane sebebi budur. Zihnim benim en kıymetli hazinemdir. Bu sebep sonuç ilişkisi ile bedenimi görmezden gelmeyi yine başardım.  Bedensiz olabilir ama zihnim olmadan aslaa :)

Ben sanki bir legoyum, tak zihin , çıkar beden, oldu sana düşünen insan. Tak el, tak zihin, al sana ev işi yapan kadın Süper Selma :) Aah ne kadar yüce..

Parça parça olmak ya da bütün olmak ! Işık yandı birden ! Maestro !  

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder